Bul
App Store Google Play

Diyetkolik'i telefonunda kullan

sitede bul
Reklamsız Kullan
facebooktwitterlinkedinwhatsappmail
Diyetkolik Diyetisyenim 07.02.2020 6 dakikada okunur
yorumlar
0
kaydet

Beslenme şeklimiz önümüzdeki 10 yıl içerisinde nasıl değişecek?

Yeni besin kaynakları, gıda üretimindeki yenilikler ve besinsel değerler üzerine bilimsel veriler, önümüzdeki yıllarda beslenme şeklimizin ne yönde değişeceğine dair belirtiler göstermeye başladı.

Beslenme şeklimiz önümüzdeki 10 yıl içerisinde nasıl değişecek?

Sofralarınızın muhtemel yeni misafirlerini tanımak adına yazımıza bir göz atabilirsiniz...

Yenebilir böcekler

Evet, yanlış okumadınız: böcekler.

Çekirge çiftçiliği, gıda üretimi kapsamında Tayland’da yaklaşık 20 senedir yapılıyor ve yapılan araştırmalar, bunun sürdürülebilir bir hayvansal gıda üretimi olduğunu gösteriyor. Çoğu böcek, besinsel değer bakımından et ve balık ile karşılaştırılabilecek özelliklere sahip.


Ete kıyasla çevresel sürdürülebilirliğinin daha fazla olması ise gıda üretiminin çevre üzerindeki etkisinde büyük bir düşüş anlamına geliyor. Böceklerin doğrudan yenmelerine de gerek yok; öğütülmüş malzemeye dönüştürülmeleri de mümkün. Dolayısıyla birkaç yıl içerisinde market raflarında böcek tozları görmeye başlarsanız şaşırmayın.

Antik tahıl türleri

Glütensiz diyetlerin yükselişi ile işlenmemiş ve birçok besinsel değere sahip ‘antik’ tahılların yeniden su yüzüne çıktıklarına tanık oluyoruz. Son yıllarda son derece popüler olan kinoadışında da birçok eski tahıl cinsi mevcut. Örneğin Güney Amerika ve Hindistan kökenli amarant, zengin protein içeriği ve biberimsi tadı ile her geçen gün daha da popüler hale geliyor. Bir de içerisinde buğday olmamasına rağmen ismi karabuğday olan bir tür var. Karabuğday, yüksek oranda antioksidan içeriyor ve hoş, yemişimsi bir aroması var. Geleneksel Etiyopya ekmeğinde ve Hint yemeklerinde bulunan tatlımsı tadı ile tef, bolca demir ve kalsiyum içeriği sunuyor.

Daha az işlenmiş gıda, daha az katkı maddesi


Gıdanın içerisinde, trans yağlar gibi vücudumuzda doğal yollarla mevcut olmayan bileşenlerin bulunması, gıdanın sağlıksız olduğu anlamına geliyor. Ve işlenme süreci, gıdanın besinsel değerlerini kaybetmesine ve besinsel açıdan boş yiyeceklere dönüşmelerine sebep oluyor. Konserve ve hazır gıdalar da yapılarındaki yüksek sodyum ya da şeker içerikleri ile sağlıksız hale geliyor. Yüksek oranda işlenmiş gıdaların sağlık açısından zararlı olduklarına dair farkındalık, gün geçtikçe artıyor; ancak nihayetinde ucuz, lezzetli ve doyurucular. Bu engellerin aşılması ve bütçeye uygun alternatiflerin sunulması şart. En az şekilde işlenmiş gıdalara olan talebin artması, piyasada daha mevcut hale gelmelerini sağlayabilir.

Sürdürülebilir çiftçilik

Ormanları harap etmeksizin tarımı sürdürmek, gün geçtikçe daha da güç bir hal alıyor; azalan tarım arazilerinin miktarı, sürdürülebilir çiftçiliğin önemini her geçen gün yüzümüze vuruyor. Yapılacak tek şey, mevcut tarım arazilerinden daha fazla verim almaya çalışmak ve buna dair yöntemler yok değil. Örneğin ‘akıllı çiftçilik’, ekicilerin, daha fazla ve daha ucuz üretim için topraklarını ve ürünlerini gözlemleyebilmelerine yardımcı oluyor. Toprak ve doğal ışık olmaksızın iç mekanlarda yapılan dikey tarım ve örneğin çatılarda gıda yetiştirmeye olanak tanıyan şehir çiftçiliği, kısıtlı alanın daha verimli bir şekilde kullanılmasını sağlıyor. Yerel çiftçiliğin artması ise taşımacılık masraflarının ve gıda taşımanın çevre üzerindeki etkilerinin düşmesi anlamına geliyor.

Yağ endişesinin azalması, şeker kaygısının artması

Yıllar içerisinde doymuş yağların düşman ilan edilişi, birçok işlenmiş gıdada tamamen ekarte edilmelerine ya da yerlerine trans yağların veya şekerin geçmesine sebep oldu. Ancak son yıllarda gerçekleşen bilimsel çalışmaları ışığında, üreticiler, trans yağları birçok işlenmiş gıda içeriğinden çıkarmak için çalışmalar yapıyor.

Ve besinsel içerik etiketlemelerindeki gelecek çalışmalar, katkı maddesi halindeki şekerin gerçek şekerden ayrılmasını sağlayacak. Tüketicilerde farkındalığın arttırılması, düşük yağdan çok, düşük şeker içeriğine odaklanılmasına yolu açacak.

Yemek ayağımıza gelecek

Günümüz dünyasında e-ticaret platformlarının her türlüsü, hayat rutinine entegre olmuş durumda. Market alışverişimizi online bir şekilde yapabiliyor, yiyeceğimiz yemeği ayağımıza kadar getirtebiliyoruz. Kolaylık ve verim için her şeyi optimize hale getiriyoruz. Son zamanlarda özellikle de ofis ortamlarında popüler hale gelen sağlıklı yemek kitleri, bireysel olarak da kullanılmaya başlandı. Ancak tüketiciler, bu kitlerin fiyat bakımından daha uygun hale getirilmesinin talebi arttıracağını düşünüyorlar.

Sürdürülebilir et ve süt ürünleri

Et ve sütürünleri endüstrileri, hem ekonomik hem de finansal açıdan son derece zorlu; ancak yakın gelecekte hayvancılığın çok farklı yöntemleri uygulanmaya başlanabilir. Dünya yüzeyinin yaklaşık %33’ü, hayvancılık için kullanılıyor; bu, son derece ciddi bir oran. Ancak yapılan çalışmalar, hayvan yetiştirmek için ‘silvopastoral’ çiftçilik adındaki yöntemin çok daha sürdürülebilir olduğunu gösteriyor. Bu sistemde, belirli bir alana, hayvanların otlayabilmesi için ağaçlar ve çalılar ekiliyor; böylelikle de hem hayvanlar hem de çevre için çok daha sağlıklı bir alternatif oluşturulmuş oluyor. Daha fazla hayvan, daha dar bir alanda yaşayabiliyor ve hatta inekler, bu sistem dahilinde daha fazla süt veriyor.

Deney tüpü eti

Laboratuvarlarda üretilen etlerin, alternatif protein kaynakları olarak sofralarda yer bulması imkânsız görünmüyor. Uzayda zaman geçiren astronotlar için üretilen laboratuvar etlerine, gerçek hayvan ürünlerinin sürdürülebilir şekli olarak bakılıyor artık. İneklerden veya tavuklardan alınan hücreler, dokunun oluşmasını sağlayan özel bir yapıda büyütülüyor. Bu şekilde üretilen etler, ‘genetiği ile oynanmış’ klasmanına girmiyor; çünkü doğrudan DNA üzerinde hiçbir değişim yapılmıyor. Hatta bilim insanlarına göre gelecekte, etteki yağ oranını düşürüp belirli besinsel maddelerin oranını arttırmak mümkün.

Daha bitki temelli diyetler

Daha fazla bitki tüketiminin sağlık açısından faydalarına dair araştırmalar, her geçen gün yepyeni verilerle önümüze geliyorlar. Sebze ve meyve tüketiminin artması, genelde hayvan ürünleri tüketiminin azalmasını sağlıyor. ‘Gökkuşağı kuralını’ uygulamak, yani bol bol renkli sebze ve meyve tüketmek, vücudun antioksidanlarla dolmasını sağlıyor. Ayrıca bitkiler üzerinden alınan proteinler, kan basıncını düşürüyor, kanser ve kalp hastalıkları riskini önemli orandan azaltıyor.

Kısıtlayıcı diyetlere son

Geçtiğimiz on yıl, tek tip gıdalar üzerinde şekillenen diyet trendleri ile geçti. Önümüzdeki yıllarda ise yalnızca kilo vermeye değil, dengeli bir beslenme düzeni ile genel olarak sağlıklı olmaya odaklanacağız gibi görünüyor. Diyet gıdaları peşinde koşturmaktansa, ciddi derecede işlenmiş olan gıdalardan uzak durmaya çalışacağız. Yapılan çalışmalar, birçok insanın diyet ürünlerinin iddia edildiği kadar sağlıklı olmadığına ve hatta diyet yapmanın da doğal bir sürecin parçası olmadığına inandığını gösteriyor. Nihayetinde diyet yapmak, besinsel madde tüketimini sınırlandırıyor ve genelde başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bundan sonra sağlıklı bir yaşam biçimi benimsemeye çalışacağız gibi görünüyor.

Daha fazla probiyotik

Bilim, bağırsaklarımızdaki ‘iyi bakterilerin’ sağlığımızı nasıl etkilediğine dair birçok şey söylüyor artık; bu yüzden probiyotik tüketimine dair ciddi bir talep var. Bu durum gelecekte yemek seçimlerimiz üzerinde bile etkili olabilir. Bağırsaklarımızdaki bu bakteriler, beynimize, ne yemek istediğimize dair yeni sinyalleri tetikleyen işaretler yolluyor. Yani canımızın ne çektiğini belirleyen, aslında bağırsaklarımızdaki bakteriler olabilir. Daha sağlıklı besinlerle bağırsak bakterilerimizi değiştirebilirsek eğer, canımız daha sağlıklı yiyecekleri çekecek ve çok daha sağlıklı bir hayat tarzı edinmiş olacağız.

Su yosunları

Su yosunu yemek deyince midenizin kalkmasına gerek yok; çünkü su yosunları, geleceğin süper gıdalarından bir olarak görülüyor. Yani pek de gözler önünde olmayan bu sebzemsi, yakın gelecekte mutfağınızda yer almaya başlayabilir. Su yosunları, besinsel maddeler bakımından oldukça zenginler; yapılarında bolca omega-3, protein ve çeşitli vitaminler bulunduruyorlar. Toprak gerektirmediklerinden yetişmeleri son derece kolay; 2025 yılına dek su yosunu üretiminin ekonomik anlamda uygulanabilir olacağı öngörülüyor. Ve düşündüğünüz kadar yapış yapış ve iğrenç de değiller; yosunlara sarılan suşileri düşünün. Japonların dünyanın en uzun ömürlü insanları olmalarına şaşmamak gerek belki de.

Daha sağlıklı hazır yemek

Daha sağlıklı seçeneklere talebin artması, büyük hazır yemek zincirlerinin besinsel değeri daha yüksek alternatifler sunmalarını sağlamaya başladı. Ayrıca kanunlar gereği ürünlerinin içeriklerini de açıkça belirtmek durumundalar. Son zamanlarda birkaç firma, ürünlerinin bir kısmından yapay koruyucuları kaldırdığını açıkladı ve bazıları gıdalardaki antibiyotik kullanımına son veriyor. Küçük çapta firmalar bu tür adımlar atabilmek için büyük yatırımlara ihtiyaç duysalar da sektör bu yöne doğrulmuş gibi görünüyor. Besinsel içeriklerin beyanı üzerine yapılan değişimler, tüketiciyi sağlıklı seçimler yapabilmesi adına eğitmesi bakımından son derece umut verici.

KAYNAK

facebook twitter linkedin whatsappmail

İlk yorumu sen yap

Yorum yapan