Bul
App Store Google Play

Diyetkolik'i telefonunda kullan

sitede bul
Reklamsız Kullan
facebooktwitterlinkedinwhatsappmail
İntestinal Mikrofloranın Sağlık Üzerine Etkileri
Aliye Özenoğlu 16.02.2014 9 dakikada okunur
yorumlar
1
kaydet

İntestinal Mikrofloranın Sağlık Üzerine Etkileri

İnsan yaşamında bağırsak florasının sağlık üzerine etkileri irdelenmiştir.

Doç. Dr. Aliye Özenoğlu
OMU Samsun Sağlık Yüksekokulu
Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Bağırsak Florası Bozukluğu

İnsanlar yaşamını devam ettirebilmek için gereksinim duyduğu enerji ve besin maddelerini dış dünyadan sağladığı yiyeceklerle karşılar. Sindirim sisteminin temel görevi yiyeceklerdeki besin maddelerinin sindirimini ve emilimini sağlayarak dolaşıma vermektir. Sindirim kanalı solunum sisteminden sonra vücudumuzun en geniş ikinci yüzeyini oluşturmaktadır. Normal bir yaşam süresinde insanın sindirim kanalından 60 ton kadar yiyecek geçmektedir. Alınan bu yiyecek ve içecekler ile organizma için yararlı maddelerin yanı sıra zararlı kimyasallar, bakteriler, virüsler, mantarlar, mayalar da alınmaktadır.

İnsan vücudunun çeşitli bölgelerinde gruplanmış, organizmaya zarar vermeksizin hatta bazı yararlar sağlayan ve organizma ile yaşayan mikroorganizma topluluklarına vücudun normal florası denir. Mikrobiyal flora 2 grupta ele alınır.

  1. Kalıcı Flora: Belirli bölgelerde genellikle değişmeyen, kısa süreli ortadan kaldırılsa bile yeniden oluşabilen, süreklilik gösteren mikroorganizma topluluğudur. Kalıcı floranın etkinlikleri şöyledir:

    Bağırsaktaki bazı flora üyeleri K vitamini sentezi ve besinlerin absorbsiyonunda rol alırlar. Mukoza ve deride “bakteriyal interferans” mekanizması ile patojen bakterilerin kolonizasyonunu engellerler. Bakteriyosin üreterek bazı bakterilerin üremesini engellerler.
     
  2. Geçici Flora: Kalıcı floranın yanında, çoğu hastalık oluşturmayan, bazen patojen olabilen, birkaç saatten birkaç haftaya değişebilen sürelerde kalan mikroorganizma topluluğudur. Kalıcı flora üyeleri ortadan kalktığında, geçici flora kolonize olur, çoğalır ve hastalık yapıcı özellik kazanabilirler.

İnsan Bağırsak Mikrobiyal Florası

Gastrointestinal Sistemin (GİS) normal florası doğumda sterilken, yeni doğan döneminde kazanılmakta ve yaşam boyu sabit kalmaktadır. Doğumdan sonraki 48. saatte kolonda Enterobakterler, Stafilokoklar, Streptokoklar bulunmaktadır. 2. ve 5. günlerde oluşan Bifidobakterler 1. haftadan sonra gaita florasına hakim olmakta, Enterococcus, Clostridium gibi patojenler de azalmaktadır. Doğumdan sonra florayı oluşturan bakterilerin türü ve miktarına etki eden çok sayıda faktör vardır:

  • Annenin aldığı besinler
  • Probiyotik alıp almaması
  • Doğum şekli (vajinal veya cerrahi)
  • Gebelik yaşı
  • Bebeğin beslenme şekli (anne sütü veya mama) gibi faktörler kolonizasyonu etkiler.

Bağırsak bakterileri insanlar için yararlı olan çeşitli işlevleri vardır. Bunlar arasında sindirilemeyen gıdaların parçalanıp emilmelerine yardımcı olmak, hücre büyümesini teşvik etmek, zararlı bakterilerin çoğalmasını baskılamak, bağışıklık sisteminin yalnızca patojenlere cevap vermesini sağlamak ve bazı hastalıklara karşı korumak sayılabilir. Günümüz yaşamının getirdiği stresler, beslenme alışkanlıkları, çevre kirliliği, çeşitli ilaç ya da kimyasallar zaman içerisinde normal florayı bozabilmektedir.

Karbonhidrat fermantasyonu ve emilimi

Bağırsak florası olmazsa insan vücudu yenilen karbonhidratların bir kısmını sindirip kullanamaz. Bakterilerin yardımı olmadan tamamen sindirilemeyen bileşikler arasında bazı karbondidrat (nişasta gibi), oligosakkarit, disakkarit (laktoz gibi) ve alkoller ile bağırsak mukozası ve dökülen bağırsak epitel hücrelerinin  proteinleri bulunur.

Bakteriler fermente ettikleri karbonhidratları kısa zincirli yağ asitlerine (KZYA) dönüştürüler. Bunlar konak hücreler tarafından kullanılarak insan için önemli bir enerji kaynağı oluştururlar. Ayrıca bu yağ asitleri bağırsağın su emme kapasitesini artırırlar, bazı zararlı bakterilerin sayısın azaltır ve hem bağırsak hücrelerinin, hem de yararlı bakterilerin büyümesini artırılar. KZYA arasında asetik asit, propionik asit ve butirik asit bulunur. Fermantasyon sonucu laktik asit gibi organik asitler ve gazlar da oluşur. Bu organik asitler vücut tarafından kullanılıp enerji üretiminde kullanılırlar.

Bakteriler ayrıca K vitamini üretip bunun vücut tarafından emilimini sağlarlar. Ayrıca KZYA vücudun diyet-ile-kilo-kontrolu-uzerindeki-onemi">kalsiyum, magnezyum ve  demir emmesine yardım eder.

Prebiyotik, Sinbiyotik ve Posbiyotikler

İnsan sağlığı üzerinde sindirim sisteminde bulunan mikrofloranın çok önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu mikrofloranın patojenlere karşı ve fonksiyonunu getirebilmesinde prebiyotik, probiyotik ve simbiyotik adı verilen besin maddelerinden faydalanılmaktadır.

Prebiyotikler, ince bağırsakta sindirilmeden direk kalın bağırsağa geçen ve bağırsaktaki bakterilerin çoğalmasını ve etkinliğini olumlu yönde etkileyerek konağın sağlığını da iyileştiren besin öğeleridir. Prebiyotik özellik taşıyan bileşikler arasında:

  • inülin
  • laktuloz
  • frukto-oligosakkaritler
  • galakto-oligosakkaritler
  • soya oligosakkaritleri
  • izomalto-oligosakkaritler
  • gluko-oligosakkaritler sayılabilir.

İnülin birçok bitki tarafından sentezlenmektedir. Soğan, sarımsak, buğday, pırasa, muzda bulunur. Anne sütünde 130’dan fazla çeşitte oligosakkarit bulunmaktadır. Sinbiyotikler, probiyotik ve prebiyotiklerin birlikte bulunduğu şeklidir. Posbiyotikler ise, probiyotik kültürlerinin biyolojik olarak etkin yan ürünleri olup, besinlere katıldıklarında sağlık üzerine olumlu katkıları görülebilen kısa zincirli yağ asitleri gibi maddelerdir.

Probiyotikleri Etkileyen Faktörler

Sağlıklı kişilerin bağırsak florasında probiyotik bakterilerin sayısı zaman içerisinde sabitleşmekte; ancak günlük yaşamın getirdiği antibiyotik kullanımı, stres, sinirsel yorgunluk, dengesiz beslenme, fazla alkol alımı, hastalık ve bağırsak ameliyatları gibi sonuçlar, bu bakterilerin azalmasına neden olur. Bunun sonucunda bağırsaklarda enterik bakteriler çoğalır ve enterik rahatsızlıklar ortaya çıkar.

Bağırsak Florası Bozukluğu Belirtileri

  • Bağırsak florası bozulduğu yani probiyotikler azaldığı zaman patojen mikroorganizmalar hızla ürer. Bu mikroorganizmaların kendileri veya toksinleri hastalık yapmaya başlar. İntestinal sistemin dengesinde meydana gelen bu dengesizliklere “disbiosis” denir.
  • Disbioz bağırsak duvarını tahrip eder yani probiyotiklerin bağırsak mukozası üzerinde oluşturduğu koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsağın geçirgenliğinin artmasına neden olur.
  • Normalde bağırsak hücreleri bağırsaktaki her maddenin (özellikle sindirilmemiş gıdalar ve toksik maddeler) kana geçişine izin vermez; yani bir güvenlik duvarı oluşturur (bağırsak sızdırmazlığı).
  • Birçok vitamin ve mineral ve aminoasitin bağırsaktan kana geçmesi bağırsak hücrelerinde bulunan taşıyıcı proteinlerin sayesinde olur.
  • Bunlar olmadan taşınma çok az olacağından bir yığın besleyici maddelerin kana geçmesi de azalır. Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve nötralize edilmemiş toksinler kan dolaşımına geçer.
  • Bağışıklık sistemi yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıklarına karşı aşırı bir şekilde uyarılır. Bağışıklık sistemi aşırı uyarıldığı zaman kendinden olanı yabancıdan ayıramaz. Onu tahrip ederken kendinden olanı da tahrip eder. Bunun sonucunda ‘‘otoimmün hastalıklar’’ adı verilen bozukluklar ortaya çıkar.

Probiyotik Besinlerin İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri

Akut Diyare (İshal)

Çevre koşullarının genellikle yetersiz olduğu gelişmekte olan ülkelerde bebek ve çocuklarda diyare ataklarına rastlanır. Diyare ile seyreden hastalıkların büyük çoğunluğundan enterotoksijenik E.coli ve Rotavirüs birlikte sorumludur. Fermente süt ürünlerinin diyareli çocuklarda diyarenin süresini yarı yarıya azalttığı bildirilmiştir.

Antibiyotik Kullanımı Sonucu Oluşan Diyare

Antibiyotik tedavisi alan hastalarda görülen en yaygın (hastaların % 5-25’i) komplikasyon, antibiyotik nedenli diyareler. Antibiyotik tedavisi bağırsak florasında değişiklere yol açarak sindirim ve emilim işlevlerini etkileyerek karın ağrısı ve ishale yol açabilir. Bağırsak mikroflorasındaki bir kısım faydalı mikroorganizmanın ölmesi sonucu zararlı mikroorganizmalar baskın hale gelir. Antibiyotikle ilişkili ishalde genellikle Clostridium difficile’in aşırı çoğalması söz konusudur. Bakterinin ürettiği toksinler, kolonda mukozal inflamasyon sonucu diyareye neden olmaktadır. Antibiyotik ilişkili ishal tedavisinde bazı probiyotik mikroorganizmaların (Lactobacillus acidophilus, L. plantarum, L. casei, ve Saccharomyces boulardii) etkinliği saptanmıştır. Yapılan çeşitli çalışmaların sonucunda probiyotik ilavesinin hastalardaki diyare ve kusma şikâyetlerinde belirgin bir azalmaya neden olduğu tespit edilmiştir.

Helicobacter Pylori Enfeksiyonları

Son zamanlarda kronik gastrit, mide ve onikiparmak bağırsağı ülseri hatta mide kanserinin önemli etkenlerinden birisi olduğu belirlenmiş olan H. Pylori, gastrik epitele yapışık halde bulunur. Bakteri salgıladığı üreaz enzimi ile çevresinde alkali bir ortam yaratarak mide asitinden korunmaktadır. Yapılan çalışmalarda bazı laktik asit bakterilerinin H. pylori ’ye antogonistik etki yaptığı belirlenmiştir.

Laktoz İntoleransı

Laktozun sindiremeyen insanlarda süt içildikten sonra gaz, karında gurultu ve ishal görülmektedir. Yoğurtta bulunan bazı mikroorganizmalar laktaz enzimi içerdiklerinden laktoz kalın bağırsaklara ulaşmadan parçalamakta ve semptomların ortaya çıkışını önlemektedir. Yoğurtta bulunan L. thermophilus’un laktoz sindirimini düzelten laktaz enzimi vardır.

Alerji

Batı toplumlarında alerjik hastalıklar giderek artmaktadır. Sıkı hijyenik uygulamalar, küçülmüş aile yapısı, oldukça steril besinlerin tüketilmesi ve daha iyi sağlık hizmetlerinin sunulması dolayısıyla, küçük yaşlarda mikroorganizmalar ile daha az karşılaşılmasının alerjik hastalıkları artırdığı düşünülmektedir. Alerjik bünyeli çocuklara standart alerji tedavisi yanı sıra Lactobacillus rhamnosus GG ve Bifidobacterium lactis Bb-12 gibi probiyotik içeren mama verildiğinde alerjik semptomların daha çabuk kontrol altına alınabildiği gösterilmiştir. Bebek bağırsak mikroflorasının dengesi; alerji, astım, otizim ve gastrointestinal hastalıklar açısından büyük bir önem taşımaktadır. Probiyotik mikroorganizmaların tüketiminin çocuklarda diyare, solunum ve diş çürümesi enfeksiyonlarını, bebeklerde atopik dermatit ve yenidoğanlarda nekrotizan enterekolit oranını düşürdüğü tespit edilmiştir. Sütten kesme sırasında probiyotik mikroorganizmalarla desteklenmiş bebek mamaları ile beslemenin, kompleks diyete geçmenin neden olduğu yaygın semptomların engellemesine, akut diyare ve kabızlık oranının azalmasına neden olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, çeşitli probiyotik ve prebiyotiklerin kalsiyum emilimini artırma özelliği ve çocukların kemik yoğunluk seviyelerini iyileştirme etkisi klinik deneylerle gösterilmiştir.

Probiyotiklerin Yüksek Kolesterole Etkisi

Kolesterol tüm vücut dokuları için temel bir yapı taşı olduğu halde, kandaki kolesterol seviyesinin yüksek olması, koroner kalp hastalığının en önemli risk faktörlerinden biridir. Son yıllarda, kandaki yüksek kolesterol seviyelerinin düşürülmesinde diyet ve ilaç tedavilerinin yanı sıra probiyotik bakterilerin kullanımı gibi yeni yaklaşımlar söz konusudur.  Yapılan çalışmalarda, özellikle belirli Lactobacillus veya Bifidobacterium türlerini içeren probiyotik ürünlerin kandaki yüksek kolesterol seviyelerini azalttığı gösterilmiştir.

Kanser

İnsanlarda görülen kanserlerin başlıca nedenlerinden biri, çevreden alınan kanserojen maddelerdir. İntestinal sistemde bulunan bakteriler, kanserojenlerin inaktivasyonunda, yayılmasında ve özellikle nitrozaminlerin ve safra streollerinin kanser etmeni maddelere dönüşümünün engellenmesinde önemli rol oynamaktadır. Diyet bileşiminde bulunan maddeler de kanser oluşum riskinin azalmasında veya artmasında etkili unsurlar olarak tanımlanmaktadır. Lb. acidophilus içeren fermente gıdalarla beslenme, tümör başlatıcıların ve prekarsenojenlerin üretimine katılan bakterileri baskılayarak, intestinal mikroflora üzerinde olumlu etkilere yol açmaktadır. İn vitro araştırma bulguları, probiyotik bakterilerin muhtemel mutajenik ve genotoksik etkileri önlemek suretiyle kanser riskini azalttığını göstermiştir.

Yaşlanma Sürecinde İntestinal Mikroflora

Yaşlanma ile bağlantılı olarak bağırsak mikrobiyel florasının kompozisyonu değişmektedir. Genellikle, 55-60 yaşlarından sonra bifidobakteri populasyonunun diyetteki veya hormonlardaki değişiklerle, yaşam tarzındaki etkilerle ve/veya immünolojik, fizyolojik nedenlerle belirgin bir şekilde azaldığı kabul edilmektedir. Mikrofloradaki değişimler bireyleri gastrointestinal problemlere veya bağırsaktaki bakterilerin neden olduğu hastalıklara (örneğin kanser, arthirik veya alerjik hastalıklar) karşı daha duyarlı hale getirmektedir. Bu yüksek risk grubundaki bireylere, özellikle entero ve ürogenital patojenlere karşı korumada fonksiyonel gıda uygulamalarının yapılabileceği düşünülmektedir.

Probiyoik Ürünler

Probiyotikler, belirli miktarlarda tüketildiğinde konakçı sağlığı üzerinde olumlu etkilere neden olan mikrobiyal gıda katkıları olarak tanımlanmaktadır.
Probiyotik bakteriler üç temel kaynaktan sağlanmaktadır;

  1. Fermente süt ürünleriyle
  2. Gıdalara ve içeceklere bu bakterilerin canlı hücrelerinin eklenmesiyle (meyve suları, çikolata, et ürünleri v.b.)
  3. Probiyotik bakterilerin canlı hücrelerinden hazırlanan farmakolojik ürünler olarak tablet veya kapsüllerin hazırlanmasıyla

En önemli probiyotik süt ürünü yoğurttur. Bununla birlikte, Lactobacillus acidophilus içeren diğer süt ürünleri olan Acidophilus’lu süt, Acidophilus’lu tereyağı, Acidophilus’lu süt tozu da bu grupta yer alan diğer ürünlerdir. Yoğurt ile beslenmenin düzenli olarak uygulanması sunucunda organizmaya patojen bakteri bulaşmasının azaldığı kesin olarak ispatlanmıştır.

Kefir

Kafkasya’da yaygın olarak bilinen ve yöre halkı tarafından çok eski yıllardan beri üretilip, tüketilen kefir, kefir daneleri kullanılarak etil alkol ve laktik asit fermantasyonları sonucu elde edilen geleneksel fermente süt ürünlerimizden biridir. Kefirin keskin asit tadı içerdiği laktik asit, oksalik asit, az miktardaki CO2, alkol ve laktik asit bakterileri ile mayaların oluşturduğu bazı aromatik bileşikler (asetaldehit ve asetoin) belirlemektedir. Zaten kefire tipik lezzetini veren maya florasıdır. Kefir sütten yapıldığı için, süt içindeki yağ, laktoz, mineral maddeler ve vitaminler gibi besin maddelerinin tümünü yapısında bulundurmaktadır. Hatta oluşumu sırasında bazı vitaminlerin sentezlenmesi, proteinlerin ve laktozun kısmen parçalanması, kefirin besleme değerini artırmaktadır. Kefirin yapısında bulunan mikroorganizmalar bu ürünün kolay sindirilmesini sağlamakta, böylelikle besin elementlerinin vücut tarafından emilimi artmaktadır. Özellikle sütteki laktozun, laktik aside dönüşmesi nedeniyle kefir, laktoz intolerant kişiler tarafından da rahatça tüketilebilir.

Sonuç:
Probiyotik süt ürünleri gelişmiş ülkelerde hızla artan bir şekilde kullanılmaktadır. Ülkemizde de bu tip ürünlerin kullanılmasının genel toplum sağlığı açısından çok önemli yararları vardır. İntestinal floranın probiyotik bakteri tüketimiyle desteklemesinin sağlık üzerindeki olumlu etkileri uzun yıllardır bilinmektedir. Bu doğrultuda yapılan araştırmalarda; daha sağlıklı bir yaşam sürmek, vücut direncini artırmak, intestinal düzensizliklerle ve hastalıklarla mücadele etmek için probiyotik tüketiminin gerekli olduğu klinik deneylerle ortaya koyulmuştur. Özellikle çocukluk çağında tüketilmesi yeni nesillerin daha sağlıklı yetişmesine katkıda bulunacaktır.

facebook twitter linkedin whatsapp messenger mail

Yorumlar

Emircan Yavuz

Emircan Yavuz Diyet yerine aldığım kalori verdiğim kaloriden az olsa zayıflarmıyım

17.10.2014
Yanıtla

İlgini Çekebilir