Bul
App Store Google Play

Diyetkolik'i telefonunda kullan

sitede bul
Reklamsız Kullan
facebooktwitterlinkedinwhatsappmail
Gençlerde Kilo Takıntısı Hastalık Belirtisi Olabilir Mi?
Aliye Özenoğlu 05.07.2014 8 dakikada okunur
yorumlar
1
kaydet

Gençlerde Kilo Takıntısı Hastalık Belirtisi Olabilir Mi?

Vücut ağırlığı ile ilgili bozukluklar, anoreksiya nervozadan obeziteye kadar geniş bir dağılım gösterir. Bunların ortak risk faktörlerinin belirlenmesi, etkili korunma yöntemlerinin geliştirilmesinde gereken esas aşamadır.

Yeme bozuklukları, sağlıksız diyet listeleri ve obezite günümüzde özellikle ergenler ve genç kadınlar arasında yaygındır. Prevalansının yüksek olması ve karmaşıklığı nedeniyle, vücut ağırlığı ile ilgili bu bozuklukların önlenmesi ve tedavisi, psikiyatri, beslenme ve diğer tıp alanlarından uzmanların iş birliğini gerektirir.

Günümüzün sosyo-kültürel değerlerindeki hızlı değişimler bir yandan sağlıklı beslenmeyi desteklerken, diğer yandan beslenmede aşırılığa teşvik eden çelişkili mesajlar vermektedir (“1 kalori/pizza-karisik">pizza alana kola bedava” gibi). Şişmanlığın sağlığa etkileriyle ilgili toplumda yer alan endişeler ve sıklıkla ince bedeni sağlık ve güzellikle eşleştiren medyanın etkileri ile gençler büyük baskı altında kalmaktadır. Ebeveynler büyüme ve gelişme çağındaki çocuklarının, beslenme ve kilo ile ilgili bu tür mesajları nasıl algılayıp kendi yaşantılarına nasıl uyarladıklarını henüz fark edememişken, ergenler sıklıkla bir yeme bozukluğu durumuyla karşı karşıya kalır. Aileler, çocuklarını bir yandan obezitenin yol açabileceği sorunlardan korumaya çalışırken, diğer taraftan kilo takıntısı ve dış görünüş ile ilgili aşırı hassasiyetin yol açabileceği yeme bozuklukları konusunda da bilinçli olmalıdırlar.

Yeme Bozukluğu Nedir?

Yeme bozukluğu olan kişilerde kendini beğenmeme durumu, kilosu ve yemek yemek ile ilgili olumsuz düşünceler ve günlük yaşamı ile vücut fonksiyonlarını etkileyecek yeme alışkanlıkları gözlenir. Örneğin anoreksia nervozası olan bir kişi, zayıf olmak için aç kalarak aşırı kilo kaybeder; yaşına ve boyuna göre ideal kilosunun ortalama %15 oranında altında kalır. Bazı vakalarda, yemek kısıtlamasının yanı sıra kusma ve bağırsak hareketlerini hızlandırıcı ilaçlar kullanma veya aşırı egzersiz yapma yoluyla kilo kontrolü sağlamaya çalışma çabaları görülür. Bu durumun temel nedeni, yeme bozukluğu olan çocuklarda kendi beden algıları ile gerçek görünümleri arasında büyük bir fark olmasıdır. Bu kişiler ne kadar zayıflarlarsa zayıflasınlar, kendilerini hep şişman hissederler. Yeme bozukluğu çocuğun kontrol edebileceği bir durum olmamakla birlikte, mutlaka tıbbi destek ve tedavi gerektirir.

Obezite, yeme bozuklukları ve sağlıksız diyet uygulamaları, özellikler gençler arasında sık görülmesi ve psikososyal ile fiziksel sağlığa olumsuz etkileri nedeniyle önemli halk sağlığı sorunları arasında yer alır. Çocuk ve ergenler arasında, fazla kilolu olan bireylerin oranları son üç dekatta (on yıllık zaman dilimleri) sürekli olarak artmaktadır. Günümüzde, Amerika’da 6-19 yaş arasındaki gençlerin %15’inin fazla kilolu olduğu bilinmektedir. Diğer taraftan, anoreksiya nervoza (AN), bulimiya nervoza (BN), ve tıkınırcasına yeme bozukluğunu (TYB) da kapsayan diğer yeme bozuklukları, ergenlik dönemindeki gençlerin daha küçük bir yüzdesini etkiler (%1-3); ancak ciddi sağlık sorunlarına yol açtığından daha fazla önem taşır. Otuz yıllık bir süreçte AN hastalarının %25’i hayatlarını kaybetmekte, %25’i kronikleşmekte ya da bulimiya geliştirerek vücut ağırlıklarında belirgin dalgalanmalar yaşamaktadır. Bunların yaklaşık %40’ı düzelmekte, geriye kalanlar ise rahatsızlığın hafif belirtileriyle birlikte yaşamlarını sağlıklı olarak sürdürmektedirler.

Kilo Verme Takıntısı

Araştırmalar, diyet yapma davranışının hem yeme bozuklukları hem de obezite ile ilişkili olabileceğini öne sürmektedir. Anoreksiya nervosa ve obezite, yeme bozukluklarının zıt uçlarında yer alan iki majör bozukluktur ve yapılan çalışmalar, vücut ağırlığı ile ilgili bu bozuklukların birbirinden çok da ayrı olmadıklarını, aynı bireyde eş zamanlı olarak görülebileceğini ortaya koymuştur. Çalışmaların birinde çocukluk döneminde obezitenin, sağlıklı olanlara kıyasla bulimik bireylerde üç kat daha fazla görüldüğü ortaya çıkmıştır. Bir başka çalışmada ise, fazla kilolu olan ergenlerin normal ağırlıkta olanlara kıyasla daha fazla sağlıksız kilo kontrolü davranışı ( zayıflama ilaçları kullanmak, kusmak veya laksatif kullanmak gibi) sergiledikleri gösterilmiştir.

Vücut ağırlığı ile ilgili bozukluklardan tıkınırcasına yeme bozukluğu, gece yeme
sendromu ve dürtü kontrol bozukluğu daha çok obezite ile ilişkilendirilirken; anoreksiya nervosa (AN) ve bulimia nervosa (BN) ise zayıf ve/veya zayıf-normal vücut ağırlığı ile ilgili yeme bozuklukları olarak kabul edilmektedir. Diğer taraftan, sağlıklı beslenme takıntısı olarak bilinen ortoreksia ve bazı besin eksiklikleri sonucunda ortaya çıkabilen iştah sapmaları (pica=kül, toprak gibi besin dışı maddeleri yeme alışkanlığı) da yeme bozuklukları arasında sayılmaktadır.

Diyabetiklerde (özellikle tip 1 diyabetiklerde) tıkınırcasına yeme, kilo artışını engelleme düşüncesi ile insülin dozunu eksik alma veya atlama, kusma veya laksatif kullanma gibi yeme davranışı bozuklukları olduğu görülmüştür.

Obezite ve yeme bozukluklarının prevalansının giderek artması ve bu bozuklukların aslında birbirinden farklı olmadığını ortaya koyan kanıtlar, obezite ve yeme bozukluklarının önlenmesinde bütüncül bir yaklaşımın kullanılmasının önemine işaret etmektedir. Araştırmacılar, bu bozukluklarla ilgili alanlarda işbirliğine daha fazla gereksinim duymaktadırlar. Vücut ağırlığı ile ilgili bu bozukluklarda ortak risk faktörlerinin belirlenmesi, etkili korunma ve tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesinde gereken esas aşamadır.

Yeme Bozukluğu Sebepleri

Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte psikolojik, genetik, sosyal ve ailesel faktörlerin katkısıyla ortaya çıktığı düşünülen yeme bozuklukları; psikolojik, davranışsal ve fizyolojik özellikleri olan tıbbi hastalıklar olarak kabul edilir. Yeme bozukluklarının nedenleri oldukça karmaşıktır; psikolojik faktörler kadar (çocukluk döneminde fiziksel veya cinsel taciz öyküsü gibi) genetik yatkınlık ve beyinde serotonin hormonunun çalışmasıyla ilgili bozukluğun da bu durumda rol oynadığı bilinmektedir. Diğer risk faktörleri arasında cinsiyet, ırk, prematüre doğum, doğum travması, çocukluğun erken dönemlerinde yeme ve sindirim sistemi ile ilgili problemler, vücut ağırlığı ve şekline ilişkin ilgi artışı, inceliği ön plana çıkaran sosyo-kültürel etkenler, medyanın etkisi, psikiyatrik bozukluklara yatkınlık ve gen-çevre etkileşimi de sayılmaktadır.

Klinik çalışmalar, serotonin sistemindeki değişikliklerin yeme davranışlarını etkileyebileceğini ortaya koymuştur. Serotonin, bulimik bireylerde bozulmuş olan tokluk cevabını artırır. Sıklıkla obezite ile birlikte gelişen, ayrıca tıkınırca yeme bozukluğu ve bulimia nervosada da görülebilen insülin direnci, vücudun triptofan amino asidinden serotonin üretme yetisini bozar. Akut diyetler ve hızlı kilo kaybı, plazma triptofan düzeylerinin düşmesine neden olur. Bu nedenle devamlı diyet yapmak plazma triptofanı ve beyin serotonininde kronik azalmaya ve bunu takiben biyolojik olarak duyarlı bireylerde yeme bozukluğu semptomlarının gelişmesine yol açabilir. Zayıf anorektiklerde de serotonin düzeylerinin düşük olduğu gözlemlenmiştir.

Yeme Bozukluklarının Sınıflandırılması

Yeme davranışı ile ilgili başlıca bozukluklar, anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, ve tıkınırcasına yeme bozukluğunu da kapsayan diğer yeme bozuklukları olarak 3 grupta incelenir.

Anoreksiya nevroza, zayıflamak için aşırı çaba gösterme ile karakterize bir bozukluktur. Belirtileri arasında normal vücut ağırlığının minimum sınırının biraz üzerinde olmayı bile kabul etmeme, yağlanmaya karşı yoğun korku hissetme ve bir endokrin bozukluğun (adetin kesilmesi gibi) varlığı yer alır.

Bulimiya nervozada ise, bireyler besin tüketimine ilişkin kontrol duygusunu kaybederek aşırı miktarda yemek yerler ve ardından uygunsuz dengeleme davranışları veya çıkarma yoluna giderler (kusma, aşırı egzersiz yapma, açlık periyodları, laksatif veya ilaç bağımlılığı gibi) ve bunu tekrar tıkınırcasına yeme atakları izler.

Yeme bozuklukları en sık yetişkin genç kadınlarda görülür. 18-30 yaş arasındaki
kadınlarda görülme sıklığı %3,2’dir. Erkeklerde yeme bozukluğu daha az sıklıkta görülse de, etkileri benzerdir. Klinik örneklerde erkek - kadın oranı 1/10 ile 1/20 arasındadır. Erkeklerde özellikle önceki dönemlerde obezitesi olanlarda ve biseksüel bireylerde, ayrıca zayıf olmayı gerektiren mesleklerde (dansçılık, balerinlik, sporculuk, jokeylik, mankenlik gibi) yeme bozukluklarının daha yaygın görüldüğü bildirilmiştir. Aynı zamanda yeme bozukluğu olan erkeklerde madde bağımlılığı insidansının daha yüksek olduğu ve ailelerinde alkol-kullanimi-diyeti-nasil-etkiler">alkol kullanımının veya ruhsal bozukluk öyküsünün daha fazla olduğu saptanmıştır. Atletler arasında ise yeme bozukluğu görülme sıklığının, kadın ve erkeklerde %10-20 olduğu tahmin
edilmektedir, BN en sık rastlanan bozukluktur. Amenore ve osteoporoz kadın atletlerde, daha sedanter (hareketsiz) yaşayan bireylere göre daha yaygındır. Kadın atletlerde görülen bu bozukluk, görünüme önem verilen mesleklerde (mankenlik, balerinlik gibi) ve dayanıklılık sporları (jimnastik, uzun mesafe koşusu gibi) yapanlarda daha sık görülür.

Diğer yeme bozuklukları, AN ve BN için belirlenen tanı kriterlerinin tamamını içermezler. Semptomların ve davranış bozukluklarının şiddeti ve sıklığı, bireyler arasında farklılık gösterir. Tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB) son yıllarda daha iyi anlaşılmakla beraber, sıklıkla obezite ile birlikte yer alan yeme bozukluklarındandır. TYB, tekrarlayan tıkınırca yeme atakları ve bu ataklar esnasında kontrolünü kaybetme ile tıkınmalardan sonra belirgin sıkıntı artışı ile karakterize bir bozukluktur. Diğerlerinden farklı olarak, TYB’nda  tıkınırca yeme ataklarından sonra uygunsuz dengeleme davranışları görülmez. Ayrıca, toplum genelinde kilo kontrolü için tedavi arayan bireylerin büyük çoğunluğunun TYB olduğu ve bu oranın %50 kadar yüksek olabileceği bildirilmiştir.

Kilo takıntısı günümüzde özellikle ergenler ve genç yetişkinler arasında yaygındır. Çalışmalar, yeme bozukluğu olan bireylerin çoğunluğunun bu sorunla karşılaşmadan önce diyet yapmaya başladıklarını ortaya koymuştur. Ergenler arasında kendiliğinden diyet yapmanın yeme davranışları bozukluğuyla ve eşik altı yeme bozukluğu riskinde artışla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu sonuçlar, ergenler arasında kendiliğinden diyet yapmanın daha sonra ciddi yeme patolojilerine yol açabileceğine işaret etmektedir. Bunun aksine, bir uzman tarafından planlanan düşük kalorili bir diyete uymanın, kadınlarda yeme bozukluğu semptomlarında büyük ölçüde azalmaya sebep olduğu bulunmuştur. Bu durum, sağlıklı beslenme davranışları (dengeli bir diyet uygulamak, öğünleri düzenli yemek gibi) kazanmayı teşvik eden beslenme eğitiminin katkısına bağlanmıştır.

Yeme Bozuklukları ile Birlikte Görülen Hastalıklar

Yeme bozukluğu hastalarında eşzamanlı olarak sıklıkla diğer psikiyatrik bozukluklar da görülür ve bunlar tedavinin karmaşıklığını daha da artırır. Yeme bozukluklarında sık görülen hastalıklar arasında depresyon, anksiyete, beden algısında bozukluk veya kimyasal madde bağımlılığı gibi psikiyatrik bozukluklar ve kişilik bozuklukları yer alır.

Yeme Bozukluğu Tedavisi

Yeme bozukluklarının psikolojik, davranışsal ve fizyolojik nedenlere dayanması sebebiyle; psikoloji, beslenme ve tıp uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından tedavi edilmesini gerektirir. Yeme bozuklukları tedavisinin temelini oluşturan psikiyatrik tedavi, diğer tedavi yöntemleri ile birlikte uygulanmalıdır. Tedavinin süresi, patolojinin boyutuna ve destek gereksinmesine bağlı olarak 1 yıldan 5 yıla kadar uzayabilir.

Tıbbi beslenme tedavisi ve psikoterapi, yeme bozuklukları tedavisinin en önemli iki  parçasıdır. Yeme bozuklukları tedavisi ile ilgilenen ekibin bu alanda deneyimli, ilgili ve bilgili uzmanlardan oluşması tedavinin başarılı olması açısından çok önemlidir. Gençlerin sağlığını tehdit eden bu bozukluklar hakkında ailelerin ve eğitimcilerin de bilgi sahibi olmaları, gençleri yanlış yönlendirecek mesajlardan sakınmaları ve böyle bir durumun farkına vardıklarında doğru kaynaklardan destek almaları, sorunun kronikleşmemesi bakımından büyük önem taşır.

facebook twitter linkedin whatsapp messenger mail

Yorumlar

Beyza Bereket

Beyza Bereket yani

08.07.2014
Yanıtla

İlgini Çekebilir